Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un Fethi

1453, Osmanlı Devleti’nin başkenti Edirne’den, Haliç’in kıyılarına uzanan bir rüya vardı. Genç Sultan Mehmet, sadece 21 yaşında, İstanbul’u fethederek çağ açıp çağ kapatmayı hedefliyordu. Konstantinopolis, yüksek surları, zincirlerle korunan Haliç’i ve Bizans’ın kararlı savunmasıyla, fethedilmesi imkânsız gibi görünüyordu. Ancak Mehmet’in yüreğinde, cesaret, zeka ve bir efsanenin tohumları yatıyordu. Bu, sadece bir savaş değil, dostluk ve fedakârlıkla örülü bir destandı.

Fethin Planı

Sultan Mehmet, namıdiğer Fatih, ordusunu topladığında, gözleri kararlılıkla parlıyordu. Yanında en güvendiği yoldaşları vardı: Akşemseddin, hocası ve manevi rehberi, dualarıyla orduyu güçlendiren bir bilge; Çandarlı Halil Paşa, deneyimli bir vezir, strateji ustası; Zeliha, okçuluğuyla ünlü bir yeniçeri, cesaretiyle erkeklere taş çıkaran bir savaşçı; ve Hızır, genç bir mühendis, gemileri karadan yürütecek çılgın fikirler peşindeydi. Akşemseddin, Mehmet’e, “Bu fetih, sadece kılıçla değil, kalple kazanılacak,” dedi. Mehmet, gülümseyerek, “O zaman kalbimiz ve aklımız bir olacak,” diye yanıtladı.

Plan, devasa surları aşmak için hem geleneksel hem de yenilikçi yollar gerektiriyordu. Mehmet, Şahi adında dev bir top döktürdü, Hızır’ın tasarladığı kızaklarla gemileri karadan yürütecekti ve Zeliha’nın okçuları, surlarda gedik açacaktı. Ancak Bizans, sadece surlarla değil, efsanevi bir sırla da korunuyordu: Altın Kapı’nın ardındaki Kutsal Ateş, şehri koruyan bir tılsımdı. Mehmet, bu sırrı çözmeden fethin tamamlanmayacağını biliyordu.

Surların Gölgesinde

29 Mayıs 1453’ün şafağında, Osmanlı ordusu, Konstantinopolis surlarının önüne dizildi. Şahi topları, gürleyerek surlarda gedikler açtı, ama Bizans’ın savunması kırılmıyordu. Hızır, bir gece, Haliç’in zincirlerini aşmak için gemileri karadan yürütme planını başlattı. Kızaklar, yağlanmış tahtalar üzerinde kayarken, Zeliha, oklarıyla Bizans nöbetçilerini uzak tuttu. Gemiler, Haliç’e ulaştığında, Bizanslılar şaşkına döndü. Ancak Altın Kapı, hâlâ kapalıydı ve Kutsal Ateş’in büyüsü, surları koruyan bir ışık kalkanı gibi parlıyordu.

Akşemseddin, Mehmet’e bir rüyadan bahsetti: “Kutsal Ateş, sadece saf bir niyetle söndürülebilir. Bir fedakârlık gerekecek.” Mehmet, ordusunu topladı ve “Bu şehir, bizim dostluğumuzla düşecek,” dedi. Zeliha, bir grup yeniçeriyle surlara tırmanmak için gönüllü oldu. Hızır, yeni bir makine tasarladı: surlara kancalar atan bir mancınık. Çandarlı, stratejisini paylaştı: “Bizans’ı içeriden zayıflatmalıyız.”

Altın Kapı’nın Sırrı

Gece, Zeliha ve bir grup yeniçeri, surlarda bir gedik buldu. Tünellerden sızarak Altın Kapı’ya ulaştılar, ama kapının ardında, Kutsal Ateş’in koruyucusu, bir ışık silueti belirdi. “Bu şehri neden istiyorsunuz?” diye sordu. Zeliha, “Adalet ve barış için,” dedi. Siluet, bir bilmece sundu: “Ateşi söndürmek için, bir kalbin ateşi yanmalı.” Zeliha, tereddüt etmeden, kendi kolyesini – annesinden kalan bir tılsımı – ateşe sundu. Tılsım, alevlerde eridi ve Kutsal Ateş, sönerek kapıyı açtı.

Aynı anda, Mehmet ve ordusu, surlarda büyük bir gedik açtı. Hızır’ın mancınıkları, taşları yağdırırken, Akşemseddin’in duaları, askerlerin yüreğini güçlendirdi. Çandarlı, bir grup casusu Bizans’ın içine sızdırarak savunmayı zayıflattı. Ancak Bizans İmparatoru Konstantin XI, son bir direnişle karşılarına çıktı. Mehmet, ona saygı duyarak, “Bu şehir, artık yeni bir çağın başlangıcı olacak,” dedi.

Fethin Zaferi

29 Mayıs sabahı, Osmanlı ordusu, Altın Kapı’dan şehre girdi. Konstantinopolis, artık İstanbul’du. Mehmet, Ayasofya’ya yürüdü ve orada, Akşemseddin ile dua etti. Zeliha, surlarda bir okla yaralanmıştı, ama Hızır’ın tasarladığı bir sedyeyle kurtuldu. Çandarlı, “Bu fetih, dostluğumuzun eseri,” dedi. Mehmet, yeni şehrin sokaklarında yürürken, “İstanbul, sadece bir şehir değil, bir umut,” diye fısıldadı.

Ancak Kutsal Ateş’in koruyucusu, Mehmet’in rüyasında bir kez daha belirdi. “Şehri aldın, ama sırrını koru,” dedi. Mehmet, bu sırrı kalbine gömdü: Fetih, sadece kılıçla değil, dostluk ve adaletle kazanılmıştı.

Yeni Bir Çağ

İstanbul, Osmanlı’nın başkenti olarak yeniden doğdu. Mehmet, kütüphaneler kurdu, camiler inşa etti ve farklı milletleri bir araya getirdi. Zeliha, yeniçerilerin lideri oldu; Hızır, mühendislik okulları kurdu; Akşemseddin, bilgeliğiyle yeni nesillere ilham verdi; Çandarlı, devletin temelini güçlendirdi. İstanbul’un surları, artık sadece taş değil, bir efsaneydi.

Geceleri, Mehmet, Haliç’e bakarken, arkadaşlarının kahkahalarını duyar gibiydi. İstanbul, yeni bir çağın ışığıyla parladı, ve Fatih’in destanı, dostluk ve cesaretle yazılmış bir masal olarak sonsuza dek yaşadı.

İskenderiye Kütüphanesi’nin Sırları

“Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un Fethi” üzerine bir yorum

Yorum yapın