Uyku Öncesi Masallar çocuklarınızın rahatlamasına ve huzurlu bir uykuya dalmasına yardımcı olun. Bu hikayeler minikleri huzurlu bir uyku için büyülü bir yolculuğa çıkaracak.
Uyku Öncesi Masallar: Balıkçı ve Kral
Bir zamanlar, bereketli denizleri ve zengin deniz yaşamıyla tanınan bir kıyı krallığında, Hasan adında mütevazı bir balıkçı yaşardı. Hasan geçimini her gün uçsuz bucaksız okyanusa çıkarak, ağlarını atarak ve ailesinin geçimini sağlayacak bol miktarda av bulmayı umarak sağlıyordu.
Güneşli bir sabah, Hasan küçük balıkçı teknesiyle yola çıkarken, kıyıya demirlemiş muhteşem bir gemiyi fark eder. Merakla gemiye yaklaştı ve onun bilge ve hayırsever Kral Amir’den başkasına ait olmadığını gördü.
Hasan, geminin ihtişamını ve kraliyet mürettebatının hareketliliğini gözlemlediğinde, elinde olmadan bir kıskançlık sancısı hissetti. “Keşke kral kadar şanslı olsaydım,” diye düşündü özlemle, “sadece geçimimi sağlamak için her gün çalışıp didinmek zorunda kalmazdım.”
Hasan’ın haberi olmadan Kral Amir onu gemisinin güvertesinden izliyordu. Balıkçının tavrından etkilenen kral, onunla bir sohbet başlatmaya karar verdi.
Sıcak bir gülümsemeyle Hasan’a yaklaşan Kral Amir, onu selamladı ve balıkçı olarak hayatını sordu. Kralın beklenmedik varlığı karşısında şaşıran Hasan, saygılı bir şekilde yanıt verdi ve ailesinin geçimini sağlamak için günlük mücadelesini paylaştı.
Hasan’ın dürüstlüğü ve alçakgönüllülüğünden etkilenen Kral Amir, ona bir teklifte bulundu. “Dostum” dedi kral, “senin sıkı çalışmana ve bağlılığına tanık oldum. Sadakatin ve hizmetinin karşılığında seni krallığımızın kraliyet balıkçısı olarak atamak istiyorum. En iyi balıkçılık ekipmanlarına erişebileceksin. ve kaynaklar, karşılığında sen de kraliyet sarayına denizden elde edilen en taze balıkları sağlayacaksın.”
Minnettarlık ve inançsızlıktan bunalan Hasan, kralın teklifini gözlerinde sevinç gözyaşlarıyla kabul etti. O günden itibaren Hasan, Kraliyet Balıkçısı olarak tanındı ve onu tanıyan herkes tarafından saygı ve hürmetle anıldı.
Yıllar geçtikçe Hasan’ın şansı artmaya devam etti ve olağanüstü becerisi ve işine olan bağlılığıyla her yerde tanındı. Bu arada Kral Amir, Hasan’ın dostluğuna değer veriyordu ve onun hem büyük hem de küçük meselelerdeki bilge öğütlerine değer veriyordu.
Statü farklılıklarına rağmen Hasan ve Kral Amir, karşılıklı saygı ve güvene dayalı derin bir bağ kurdular. Birlikte, krallıklarının refahını ve refahını sağlamak için yorulmadan çalıştılar ve herkes için birlik ve işbirliği örneği oluşturdular.
Ve böylece, balıkçı ve kralın bir zamanlar yollarının kesiştiği kıyı krallığında, onların olağanüstü dostluğu, alçakgönüllülüğün, nezaketin ve gerçek insani bağın kalıcı gücünün efsanevi bir hikayesine dönüştü.
Açgözlü Kuyumcu
İnişli çıkışlı tepeler ve bereketli vadilerin ortasında yer alan hareketli bir pazar kasabasının kalbinde Hakan adında bir kuyumcu yaşardı. Hakan, en kaliteli altın ve değerli taşlardan enfes mücevherler ve süs eşyaları üretme konusundaki olağanüstü becerisiyle tüm ülkede tanınıyordu.
Hakan’ın yadsınamaz yeteneğine rağmen ustalığını gölgede bırakan bir kusuru vardı: açgözlülük. Hakan ne kadar zengin olursa olsun her zaman daha fazlasına yönelik doyumsuz bir arzuya kapılmıştı. Kazancını istifliyor, zenginliğini hiç kimseyle, hatta kendi ailesiyle bile paylaşmayı reddediyordu.
Bir gün, kavurucu güneşten ve yolculuğun yükünden kaçmak isteyen yorgun bir gezgin şehre geldi. Ali isimli gezgin, Hakan’ın atölyesine rastlayınca rafları süsleyen mücevherlerin göz kamaştıran sergisine hayran kaldı.
Hakan’ın eserlerinden etkilenen Ali, kuyumcuyla sohbet ederek onun ustalığına hayran kaldı. Gezginin hayranlığından faydalanmayı fırsat bilen Hakan, ürünlerini fahiş fiyatlara satma fırsatını yakaladı.
Hakan’ın bilmediği, Ali’nin sıradan bir gezgin olmadığıdır; o çok uzaklara seyahat etmiş, her türden insanla ve onların tuhaflıklarıyla karşılaşmış, bilge ve anlayışlı bir tüccardı. Hakan’ın açgözlülüğünü hisseden Ali, ona asla unutamayacağı bir ders vermeye karar verir.
Özellikle zarif bir kolyenin büyüsüne kapılmış gibi davranan Ali, onu satın alma arzusunu dile getirdi, ancak böyle bir lüksü karşılayacak kadar parası olmadığından yakındı. Ali’nin görünürdeki talihsizliğinden yararlanma fırsatını değerlendiren Hakan, büyük bir kâr elde etme fırsatını yakaladı.
Hakan, gezginin gücünün yettiği kadarını ödeyecek kadar çaresiz kalacağını bilerek, sinsi bir gülümsemeyle kolyeyi Ali’ye gerçek değerinin çok ötesinde bir fiyata satmayı teklif etti.
Ancak Hakan’ı hayrete düşüren Ali sadece kıkırdadı ve çantasına uzanıp bir avuç dolusu altın çıkardı. Ali, gözlerinde bir parıltıyla “Çok fazla şeyim olmayabilir” dedi, “ama sahip olduğum şeyi ihtiyacı olanlarla paylaşmaya hazırım.”
Bunun üzerine Ali parayı Hakan’a verdi ama kuyumcu ödemeyi kabul etmek yerine utanç ve pişmanlığa kapıldı. O anda açgözlülüğünün muhakeme yeteneğini gölgelediğini ve itibarını zedelediğini fark etti.
Ali’nin cömertliği ve bilgeliğinden etkilenen Hakan, yolunu değiştirmeye ve açgözlü kalbini onarmaya yemin etti. O günden itibaren, yalnızca mükemmel işçiliğiyle değil, aynı zamanda yeni keşfettiği cömertliği ve başkalarına karşı şefkatiyle de tanındı.
Ali ise, arkasında Hakan’da değişmiş bir adam ve yoluna çıkan herkese bir tevazu ve özveri dersi bırakarak yolculuğuna devam etti. Ve böylece, bir zamanlar açgözlülüğün hüküm sürdüğü hareketli pazar kasabasında, açgözlü kuyumcu ile bilge gezginin hikayesi, nezaketin gücünün ve başkalarıyla paylaşmanın öneminin eskimeyen bir hatırlatıcısı haline geldi.
“Uyku Öncesi Masallar: Çocuklar İçin Huzurlu Bir Uyku İçin Öyküler” üzerine bir yorum