Tayland’ın kuzeyindeki Chiang Mai ormanları, sabah sisinin altında bir sır perdesi gibi uzanıyordu. Gökyüzü, ağaçların tepelerinden sızan altın ışıklarla parlıyordu, ama ormanın derinliklerinde karanlık bir gizem yatıyordu. Yıl 2025’ti ve bir grup maceraperest, yüzyıllardır kayıp olduğu söylenen “Yeşim Tapınağı”nı bulmak için yola çıkmıştı. Tapınak, efsaneye göre, doğaüstü güçlere sahip bir yeşim heykel barındırıyordu ve bu heykel, yalnızca “seçilmiş” birinin elinde uyanabiliyordu.
Maceranın Başlangıcı
Ekip, dört kişiden oluşuyordu. Liderleri, arkeolog ve tarihçi Defne’ydi. Defne, yıllardır Uzak Doğu mitolojisi üzerine çalışmış, tapınağın izini sürmek için eski bir Khmer el yazmasını deşifre etmişti. Yanında, yerel rehber ve orman uzmanı Somchai vardı; sessiz, ama ormanın dilini avucunun içi gibi bilen bir adamdı. Fotoğrafçı ve belgeselci Mert, macerayı kaydetmek için ekibe katılmıştı; her anı yakalamaya kararlıydı, ama biraz maceracı ruhu fazla kaçıyordu. Son olarak, antropolog Elif, tapınağın ritüellerini ve yerel kültürleri anlamak için ekibe destek veriyordu.
Defne, el yazmasında bulduğu bir haritayı elinde sıkıca tutuyordu. Harita, tapınağın Chiang Mai’nin en derin ormanlarında, “Ruhlar Vadisi” olarak bilinen bir bölgede olduğunu işaret ediyordu. Somchai, yola çıkmadan önce ekibi uyardı: “Bu orman, sadece ağaçlardan ibaret değil. Ruhlar burada dolaşır. Saygısızlık ederseniz, sizi affetmezler.” Mert, gülerek, “Ruhlar mı? Kameramla onları da yakalarım,” dedi, ama Defne’nin yüzündeki ciddiyet, onu susturdu.
Ormanın Kalbine Yolculuk
İlk günler, ormanın sık bitki örtüsü ve nemli havasıyla mücadele ederek geçti. Ekip, machete’lerle yol açıyor, nehirleri geçiyor ve vahşi hayvanların izlerinden kaçınıyordu. Elif, yol boyunca yerel kabilelerin bıraktığı totemleri inceledi. “Bu işaretler, tapınağa giden yolda birer uyarı,” dedi. “ ‘Yüreği karanlık olan, geri dönemez’ yazıyor.” Mert, alaycı bir şekilde, “Efsaneler işte,” diye mırıldandı, ama Somchai’nin bakışları, onun susmasına yetti.
Üçüncü günün akşamında, ekip bir açıklığa ulaştı. Önlerinde, devasa bir taş kapı, ormanın içinde yükseliyordu. Kapının üstünde, yılan başlı yaratıkların oymaları vardı. Defne, el yazmasındaki sembollerle kapının üzerindeki işaretleri karşılaştırdı. “Bu, tapınağın girişi!” dedi heyecanla. Ancak kapıyı açmak için bir mekanizma gerekiyordu. Elif, oymalardaki bir detayı fark etti: “Yılanların gözleri, yeşim taşlarıyla kaplı olmalı. Belki bir anahtar gibi.” Somchai, çantasından eski bir yeşim parçası çıkardı; bu, ailesinden kalan bir tılsımdı. Taşı yılanın gözüne yerleştirdiğinde, kapı gürültüyle açıldı.
Tapınağın Sırları
Tapınağın içi, serin ve karanlıktı. Duvarlarda, altın işlemeli freskler ve Khmer yazıları vardı. Mert, kamerasıyla her detayı çekmeye başladı, ama bir noktada kamerası bozuldu. “Bu imkânsız!” diye bağırdı. Somchai, sakin bir sesle, “Ruhlar, izlenmekten hoşlanmaz,” dedi. Defne, freskleri inceleyerek tapınağın tarihini anlamaya çalıştı. “Bu tapınak, bir Khmer kralı tarafından inşa edilmiş,” dedi. “Yeşim heykel, krallığın koruyucu ruhunu barındırıyor.”
Koridorlar, labirent gibiydi. Ekip, tuzaklardan kaçınarak ilerledi: aniden kapanan taş kapılar, zeminden fırlayan mızraklar… Elif, bir noktada duvardaki bir yazıyı çözdü: “ ‘Heykele ulaşmak için, kalbinizi tartın.’ Bu, bir sınav olabilir.” Defne, sınavın ne anlama geldiğini anlamaya çalışırken, bir salona ulaştılar. Ortada, devasa bir yeşim heykel duruyordu: bir lotus çiçeğinin üstünde oturan, gözleri kapalı bir Buda figürü. Heykel, sanki kendi ışığını yayıyordu.
Ruhların Sınavı
Defne, heykele yaklaşırken, salon titremeye başladı. Aniden, etraflarında gölgeler belirdi; insan olmayan, sisli figürler. Somchai, diz çökerek dua etmeye başladı. “Ruhlar, bizi yargılıyor,” dedi. Gölgeler, ekibin zihinlerine sızdı. Her biri, kendi korkularıyla yüzleşti: Defne, başarısızlık korkusuyla; Mert, yalnızlıkla; Elif, geçmişteki bir hatasıyla; Somchai ise ailesini koruyamama korkusuyla. Gölgeler, onlara fısıldadı: “Hırslarınızı bırakın, yoksa burada kalırsınız.”
Mert, panikle heykele doğru koştu. “Bu heykeli alırsak, zengin oluruz!” diye bağırdı. Ama elini heykele değdirdiğinde, bir ışık patlaması oldu ve Mert yere yığıldı. Elif, ona yardım etmek için koştu ve Mert’in bayıldığını fark etti. Defne, derin bir nefes aldı ve heykele dokunmaktan vazgeçti. “Bu heykel, alınmak için değil,” dedi. “Onun gücü, burada, tapınağın ruhunda yatıyor.”
Somchai, heykelin önüne diz çöktü ve bir dua mırıldandı. Aniden, gölgeler dağıldı ve salon sakinleşti. Heykelin gözleri açıldı; içinde, sanki bir galaksi dönüyordu. Defne, el yazmasındaki son satırı hatırladı: “Seçilmiş, heykeli uyandırır, ama onunla gitmez.” Ekip, heykelin gücünü uyandırdıklarını, ama onu almamaları gerektiğini anladı.
Ormandan Dönüş
Ekip, tapınaktan çıkarken, Mert kendine geldi. “Ne oldu?” diye sordu, titreyerek. Elif, gülümseyerek, “Bir ders aldık,” dedi. Somchai, yeşim tılsımını tapınağın girişine bıraktı. “Ruhlar, bize izin verdi,” dedi. “Ama bir daha gelmemeliyiz.” Orman, sanki onları uğurluyormuş gibi, kuş sesleriyle doldu.
Ekip, Chiang Mai’ye döndüğünde, tapınağın hikayesini anlatmamaya karar verdi. Defne, el yazmasını sakladı ve bir daha açmadı. Mert, kamerasındaki görüntülerin silindiğini fark etti, ama bu kez şikayet etmedi. Elif, yerel kabilelere tapınağın kutsal olduğunu anlatmak için çalışmalara başladı. Somchai ise köyüne döndü ve ailesine, ormanın ruhlarının hâlâ yaşadığını söyledi.
Defne, bir gece yıldızlara bakarken, tapınağın ışığını düşündü. Belki de asıl hazine, heykelin kendisi değil, yolculuğun öğrettikleriydi: hırsın boşluğu, dostluğun gücü ve doğanın sırlarına saygı. Ve Yeşim Tapınağı, ormanın derinliklerinde, bir sonraki seçilmişi beklemeye devam etti.